Side
Antalya-Alanya karayolunun 72. km'sinden güneye dönen yol 6
km sonra günümüzün en tanınan turizm merkezlerinden Side'ye
ulaştırır. Side güncelliğini şüphesiz 1947 yılında İstanbul
Üniversitesi'nden merhum Prof. Dr. Arif Müfit Mansel ve ekibince
aralıklarla sürdürülen kazı ve onarımlarla günışığına çıkan Roma
imparatorluğu kalıntılarına borçludur.
Side'nin Akdeniz'e uzanan küçük bir yarımada üzerinde İ.Ö. 7.
yüzyılda batı Anadolu'da yaşayan Kymeliler (Bugünkü Aliağa)
tarafından kurulduğu söylenir. Ancak şehri kurdukları iddia
edilen Kymeliler zamanla kendilerini unutarak Side dilini
kullanmaya başlamaları kuruculuktan çok güneye göçü ve yerli
halka karışımı işaret eder. Şehirde kullanılan yerel dile göre
SİDE "Nar" anlamına gelmektedir ki "Nar" Anadolu'nun bereket
sembollerinden olup Roma İmparatorluk dönemine dek şehrin
sembolü olarak Side sikkelerinde kullanılmıştır.
Şehrin tarihi kaderi bölgeninkinden farklı değildir. İ.Ö. 6.
yy'da Lydia, 5.yy.da Pers, 4. yy'da İskender, ardından da
Helenistik krallıkların egemenlikleri izlenir. Şehrin en parlak
dönemi İ.Ö. 1.yy.'da Roma ile ilişkilerin kurulmasıyla başlar.
Bu parlak dönem İ.S. 3. yy'a kadar sürer. Side bu dönemde hem
Akdeniz'in en önemli liman kenti ve en işlek esir pazarı, hem de
kültür ve eğitim merkezi olmuş, bugün dahi ayakta olan görkemli
yapılar bu dönemde inşa edilmiştir. Şehir önemini 5. yy. sonunda
kaybetse de 1.yy'da tamamen terk edilene dek küçük bir
Hıristiyan kenti olarak hayatını sürdürmüştür. 10. yy'dan sonra
gerek depremler gerekse savaşlar nedeniyle şehrin yanıp,
halkının Antalya'ya göç ettiği anlatılmaktadır 10. yy Bizans
tarihçileri Side'nin korsan yatağı olduğunu, Arap coğrafyacı
İdrisi (1150) yangınlar sonucu terk edilen bu önemli liman
kentinin halkı, Antalya'ya göçtüğünden "Yanık Antalya" olarak
anıldığını söyler.
Side'de son yoğun yerleşim 1895 yılında Girit adasından göçen
Türkler tarafından gerçekleşmiştir. Kalıntılar üzerindeki
Selimiye adlı balıkçı köyü bugünkü çekirdeğini oluşturmuştur.
Bugün asfalt kaplı olan ve her iki yanında yer yer sütunlu
galerinin izlenebildiği ana cadde, agora ve tiyatrodan sonra
yarımadayı kat ederek limana ulaşır. Akdeniz'in en işlek
limanlarından biri olan Side, bu yoğun işlerliğinden dolayı sık
sık dolup kirlenmekteydi ki temizlenmesi şehirlilerce yürütülen
zor işlerden biri kabul ediliyordu. Zamanla bu güçlük yörede
bütün güç işler için kullanılan "Senin işin Side limanına
dönmüş" özdeyişi halini almıştır. Agoranın karşısındaki
onarılmış hamam kompleksi günümüzde Side Müzesi olarak
kullanılmakta, kazılarda ele geçmiş tüm buluntular değişik
mekanlarında sergilenmektedir.
Side Tiyatrosu tipik Roma devri özellikleri gösterir. Yaklaşık
15.000 kişilik kapasiteye sahip olup onarım çalışmaları devam
etmektedir. Anıtsal girişin önünde küçük boyutta tiyatronun
tanrısı Diansos'un tapınağı yer alır. Bugün alışveriş merkezi
halini almış olan ana caddenin sonundaki limanın batısında yer
alan iki tapınak şehrin en anıtsal Roma dönemi yapılarıdır. Kısa
kenarlarında 6, uzun kenarlarında 11 sütunla çevrelenmiş olan
tapınaklarından biri Athena, diğeri ise Apollon'a ait olup
Apollon tapınağının 6 sütunu Prof. Dr. Jale İnan ve ekibinin
inanılmaz gayretleri ile yeniden ayağa kaldırılmıştır. Tapınak
alanı gerisindeki kemerli ve devşirme malzemeli kalıntılar ise
Bizans dönemi bazilikasına aittir.
Aspendos
Side'ye 38 km mesafede 2. Yüzyılda inşa edilen Aspendos
Tiyatrosu 17.000 kişilik olup, günümüzde ayakta kalmış ve en iyi
korunmuş amfi tiyatrodur. Yörede yaşayan Xenon adlı bir gencin
yarattığı mükemmel akustiğin sırrı hala çözümlenememiştir. 13.
yüzyılda Selçuklar yapıyı kervansaray olarak kullanmış ve tipik
Selçuklu mimarisi tarzında bir kemerle yapının kuzey tarafını
sağlamlaştırmışlardır.
Antalya-Alanya karayolunda Serik'i geçtikten sonra kuzeye
dönülerek 4 km.'lik Aspendos yoluna girilir. Geçmisi I.Ö. V.
yüzyıla kadar uzanır. I.S. II.yüzyılda yapılan Aspendos
tiyatrosu Selçukluklar devrinde kervansaray olarak kullanılmış
ve zaman zaman onarılmıştır. Sahnesi ile birlikte günümüze degin
en iyi şekilde korunabilmiş nadir tiyatrolardandır. Günümüzde
çeşitli konser, şenlik, festival ve yaglı güreşlerde
kullanılmaktadır. Aspendos'ta diğer yapıların yanı sıra Agora,
Bazilika, Nymphaeum ve 15 km. uzunluğunda kemerli su yolları
görülmeğe değer yapılardır.
Alarahan
Manavgat'tan sonra batıya doğru gidince 9 km sonra Alarahan'a varılır. 13. y.y. da Selçuklular tarafından Konya ile güney kıyılarının başkenti Alanya arasındaki ticaret bağlantısı sağlamak için inşa edilmiştir. Bu kervansaray ile Seyahat edenlerin ve tüccarların güvenli ve konforlu konaklamaları ve dinlenmeleri sağlanmıştır. Tüccarlar ürünlerini güvenle saklayabilir, hayvanlarını besleyebilir, mutfaktan yararlanır, sıcak su ile banyo yapar, dini ihtiyaçlarını küçük camide karşılarlar. Alarahan nefis ve korunmuş vadi de antik bir köprünün yanında inşa edilmiştir. Güzel düzenlenmiş girişte küçük bir cami vardır. Ana avlu çok fonksiyonlu birçok oda ile çevrelenmiştir. Alarahan'ın kuzeyinde , Alara Kalesi vadiye hakim bir şekilde durur. Mutfak bahçesinden yürüyerek geçilen bu binayı, 13. y.y. da inşa etmek hiç de kolay değildir. Harika vadi manzarasını seyretmek için tırmanmaya değer. Bu bölüm içerdeki kalenin zirvesine gitmek için rehberlik eder.
Selge
Torosların güney yamacında, Köprüçayı yakınlarında, denizden
950 m. yükseklikte kurulmuş olan Selge, antik bir Pisidya Dağ
Kentidir. Selge'ye, köprülü kanyondan sonra dik ve virajlı, 4
km'lik bir yoldan gidilir. Selge'ye giden yol,doğa güzelliği
yönünden çok zengin olan Köprülü Kanyon içinden geçer. Yol
üzerinde; Ürgüp ve Göreme'deki peri bacalarına benzeyen ve bütün
dağ yamacını kaplayan oyuntulu kayalar mevcuttur.
Selge'nin Kalches tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Pisidya'ya
bağlı olan kent sonraları Panfilyasınırları içine
alınmıştır.Kent sırasıyla Lidya,Pers, İskender ve Roma
yönetimlerinde kalmıştır. Kuzeydeki 5 kapılı ve 45 basamaklı
tiyatrosu önemli ve en iyi korunmuş olan anıtıdır. Kayalığa
oyulmuş tiyatronun güneyinde stadium ile gymnasium, batısında
tavanı kartal motifleriyle süslü İon tipindeki tapınak göze
çarpar. Stadiumun güneyinde çeşme ve agora bulunmaktadır.Kentin
güneybatısında uzanan surların kuzeyinde Artemis ve Zeus
tapınakları yan yanadır. Bu tapınakların batısında su
sarnıçları, kuzeyinde ise lahitleri ve süslü mezar anıtları ile
nekropol yer almaktadır.Kent işlek yollardan uzak tepeler
üzerinde olduğu için yıkılmamıştır.
Seleukeia
Side'nin 23 km. kuzey doğusunda ve Manavgat'tan kuzeybatı
yönünde Toroslar'a doğru gidildiğinde 12 km. sonra Şıhlar köyü
içinde Seleukeia antik kenti kalıntılarına ulaşılır. Şıhlar
Köyü'nün 4 km. kuzeydoğusunda ve yaya olarak da bir saat
uzaklıkta bulunan bu antik kent Selevkoslar tarafından
kurulmuştur.
M.Ö.300'lerde korunma amaçlı Akropol kent olarak bir tepe
üzerine kurulmuş olan kent, dik yamaçlı ve derin vadili
coğrafisi ile tüm ovayı ve denizi gözler önüne serer. Kent alanı
içinde tarıma elverişli bir arazinin bulunması, etrafının
sularla iyi desteklenmiş olması ve bulunduğu yerden herhangi bir
ticaret yolunun geçmişi bu tezi doğrulamaktadır. Kentin
gelişmişliğinin göstergesi olarak iki katlı agorası, basilikası,
sarnıç ve kanalizasyon sistemi sayılabilir. Kent kazıları
sırasında çıkarılan mozaikler bugün Antalya müzesinde
sergilenmektedir.
Köprülü Kanyon
Köprülü Kanyon Milli Parkı, Side'den 65 km uzaklıkta olup Antalya'nın 40 km. kuzeydoğusundan ayrılan Taşağıl ve Beşkonak'a giden 40 km.'lik karayolu ile ulaşılır ve Toros Dağları'nın eteklerinde yer alır. Milli Parkın alanı 37.000 hektardır. Parkın doğusunda yer alan Dipoyraz Dağı 2980 m. yüksekliğinde olup, yamaçları ormanlarla kaplıdır. Köprü çayı, Bolaşan Köyü ile Beşkonak arasında 120 km. uzunluğunda ve 100 m. derinliğinde sedir ormanlarıyla kaplı olan vadiler ve kanyonlar arasında yer alır. Park içinde bulunan nehir vadisi 14 km. uzunluğunda, yer yer 400 m. Yükseklikte dik duvarlı bir kanyon şeklindedir. Kanyon bitiminden sonra çay, etrafı yeşilliklerle kaplı geniş bir yataktan akmaktadır. Köprüçay nehri, Türkiye'nin en güzel tabii rekreasyon alanlarından biridir. Bunun yanısıra nehrin batısındaki dağlık arazide bulunan tarihi Selge şehri, nehir kenarındaki kaleler ve su kemerleri, Roma devrine ait köprüler ve tarihi yollar gibi pekçok arkeolojik kaynaklar KÖPRÜLÜ KANYON MİLLİ PARKI'nı görülmeye değer yerlerden biri yapmaktadır.
Manavgat Şelalesi
Manavgat ilçesinin 3 km. batısında bulunan şelale, ilçe ile aynı adı taşır. Şaşırtıcı bir yükseklikten dökülmesine karşın, geniş bir alan üzerinden gürül gürül akışı görülmeye değer bir manzara oluşturur. Şelalenin hemen yanıbaşında doğa ile iç içe piknik yapılabilir ve çevresindeki lokantalarda taptaze balık yenebilir. Kent gürültüsünden uzak bir köşede doğayla bütünleşmek için ideal bir yerdir. Manavgat'tan kalkan dolmuşlarla ulaşım sağlanabilir.
Oymapinar Barajı
Türkiye'nin en büyük 3. barajı olan Oymapınar Barajı Manavgat
çayı üzerinde kurulmuş ve 1984'de işletmeye açılmıştır.
Beton kemer tipindedir. Her biri saatte 135 megawatt enerji
üreten 4 adet türbinden oluşur. Toplam gücü saatte 540 megawatt
enerjidir. Temelden yüksekliği 185 m'dir. Göl alanı 470 ha olan
barajın depolama oylumu 300 milyon m³'tür. Barajda, yılda 1,2
milyar kw/saat enerji üretilmektedir.
Titreyengöl
Titreyengöl 3000 m2'lik bir alana sahiptir. 22 tesis ve
18.000 yatak kapasitesini içerisinde bulunduran Titreyengöl,
içinde karabataktan Pekin Ördeğine kadar çok sayıda kuşu
barındırmaktadır. Titreyngöl'ün ise ilginç bir hikayesi vardır.
Rivayet göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı
bir balıkçı oturmaktadır.
Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını
çırparak ona doğru gelirdi. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su
üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında
avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye
çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları
ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte
havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları
kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu
titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum
yaparlar.